10 Şubat 2013 Pazar

Ermeni Sorunu ve Tehcir

                2010'lu yıllardan 2020li yıllara kadar Türkiye ağır bir duygusal  sınavdan geçmeye mahkum.Bu durum 1912 Balkan Harbi'nin 100. yıl dönümüyle başladı ve halifeliğin kaldırılması gibi kökten devrimlerin 100. yıldönümlerine kadar sürüp gidecek.Ama her zamanki gibi Türk milleti kendi acısını sineye çeker duyurmaz.Nitekim Balkan Harbinin yıldönümünde de böyle olmuştur.Milletten gelen ne bir acı çığlığı ne bir iç çekiş duyuldu o acıları yaşayanlardan.400 yıllık anavatanlarını bırakıp da anadoluya göç etmek zorunda kalanlardan hiçbir serzeniş işitilmedi.Ne kendi ülkelerine ne de savaşı açan milletlere karşı.

                Şahsi kanaatim o yöndedir ki bu sancılı geçeceğini düşündüğüm 10 yılın en zor halkası 1915 tehcirinin yıl dönümü olan 2015 yılı olacaktır.Diasporanın faaliyetleri sonucu ülke zor duruma düşecek uluslararası manada baskıya uğrayacaktır.Bu süreçten sağlam ve başı dik çıkmak lazım gelir.Ermenilerin gelecek olan taleplerine karşı önlemler şimdiden alınmalı ve uluslararası camiada onların aksine bir kamuoyu oluşturmak elzemdir.Türkiyenin girişimleri milletlerarası bir komisyon oluşturulup tarafsız bir biçimde belgelerle, arşivlerle toplu mezarlarla bu sözde soykırım sorununun bir sonuca bağlanması yönündedir ancak ellerinde hiçbir belge olmadığı için diaspora ve Ermenistan devleti bu çözüm önerisine sıcak bakmamaktadır.

                E mademki bu tarafsız komisyonu tek taraflı oluşturacak ve Amerika Fransa İsviçre gibi diasporayı destekleyen devletleri etkileyecek gücün kuvvetin yok o zaman sorumluluğu tarihçilerin almalı.Allah'a şükür memleket tarihçiye aç değil.Tarihçilerimiz bu konu üzerine eğilip kitaplar yazsa arşivleri karıştırsa, gazetecilerimiz köşelerini boşluklarla magazin zırvalarıyla ve üç günlük gündemlerle doldurmayıp milletimiz üzerinde kamuoyu oluşturmaya çalışsa?Hani belki bunlarla büyük devletleri etkilemezsin ama kendi insanını kazanabilirsin belki.Hiç yoktan boş oturup baskıları beklemekten iyidir değil mi?

                Bu yazı akademik bir yazı değil ancak düşüncelerimizi desteklemek için soykırım iddiasının çıkışına ülkedeki ermeni sorununun kökenine inip en azından yüzeysel olarak önyargılardan uzak bir biçimde bakmak lazım.Buyrun bakalım:

                1828 Osmanlı-Rus Savaşı Ermeni meselesinin ilk ortaya çıktığı olaydır.Daha sonra 1877-78 Osmanlı Rus harbi Ermeni meselesinin iyice baş gösterdiği uluslararası anlamda sorun olduğu savaştır.Savaş esnasında Rus orduları Erzurum Kars taraflarına kadar geldi.Bölgede ermeni halktan destek gördü.Yani anlayacağınız aynı apartmanda aynı mahallede yaşayan halktan biri Türk bayrağıyla direnirken bir diğeri de eline Rus bayrağı alıp komşusunun evini yaktı.400 yıl beraber yaşadığı komşusunun evini ihbar etti.Daha dün beraber çay içtikleri komşusunun evindeki gizli altını mücevheri gösterdi.Kızlarını karılarını Rus subaylara teslim etti.Çeteler kurup bozgunculuk yaptı...Tabi ki yıllarca millet-i sadıka diye anılan Ermeni halkının o dönemlerden itibaren hıyanetinde bir neden aramak gerekir.Bu neden Rus etkisinde bulunan Ortodoks Ermeni kilisesinin faaliyetleri, Rus casusların bozguncu uygulamaları balkanlardaki halkların özerklik ve bağımsızlıklarını kazanmaları sonucu bağımsızlık isteği olarak anlatılabilir.

                93 Harbinin Osmanlı için hem doğu hem batıda ne kadar yıkıcı ve acı bir savaş olduğu malumdur.O yüzden bu anlatılanlar basit romantik laflardan öte gerçeği ifade eder.Akademik bir yazı olmadığını baştan belirttim o yüzden kaynak, dipnot vermiyorum.Herhangi bir yerde yanlışım olduğunu düşünenler araştırıp yanlışımı bana da gösterebilirler.

                93 Harbi sonucunda Osmanlı için gerçekten ağır sonuçlar doğuran Ayestefanos antlaşması Osmanlı heyeti tarafından kabul edildi ancak bu anlaşmayı ne Abdülhamit onayladı ne de Rusya'nın bu kadar güçlenmesi İngiltere'nin hoşuna gitti.Dolayısıyla antlaşma uygulama alanı bulamadı.Ayestefanos anlaşması Osmanlı döneminde Sevr ile beraber ölü doğan iki anlaşmadan biridir.Ancak bu anlaşmanın ölü doğması bize kıbrısa mal olmuştur.Neyse konumuz bu değil..Von Bismarck'ın başkanlığında Berlin'de yapılan toplantıda Ayestefanosa göre nispeten daha hafif yaptırımlara haiz Berlin anlaşması imzalandı.

                Bu anlaşmaların Ermeni sorunu bakımından önemleri şuradan ileri gelirki: 93 Harbi sırasından doğu anadoluda Ermenilerin Türkler üzerindeki psikolojik ve cebri faaliyetlerine değinmiştik.Hatta bu faaliyetler için şimdi sözde Ermeni soykırımını savunan Fransa'nın o dönem ki komutanlarından Romieu Fransa savaş bakanlığına gönderdiği raporunda 1878 ve ilerleyen yıllarda Ermeni çetelerinin Türklere karşı terörist faaliyetlerde bulunduklarını ve nefret beslediklerini belirtmiştir.Anlaşmalara dönecek olursak uygulanmayan Ayestefanos anlaşmasının 16. maddesinde:

                "Ermenistan'dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devletine verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti eder"

                Berlin anlaşmasının 61. maddesi Ayestefanos'un 16. maddesini şu hükümle değiştirmiştir:

                "Osmanlı hükümeti, halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir."

                Ruslardan bağımsızlık en azından özerklik bekleyen Ermenileri pek de tatmin etmeyen bu maddeler yinede Ayestefanos'da Ermenistan kelimesinin kullanılması 61. maddede ise Ermenilerin güvenliğinin diğer devletlerin gözetiminde olması, yinede Osmanlı açısından gurur zedeleyici maddelerdir.Ve 1828 Osmanlı Rus savaşında yine aynı olaylara yol açan ermeni sorununun bu sefer uluslararası boyut kazanmasıdır esas sorun.

                1887 yılında sosyalist ılımlı militan Hınçak Cenevrede 1890'da ise Tifliste aşırı, terör, isyan yanlısı Taşnak kurdurulmuştur.
                İlk isyan 1890'daki Erzurumda gerçekleşmiştir.Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri Yozgat Çorum ve Merzifon olayları 1894'te Sasun isyanı babıali gösterisi ve Zeytun isyanı 1896'da Van isyanı ve Osmanlı bankasının işgali 1903'de ikinci Sasun isyanı 1905'te Sultan Abdülhamide suikast girişimi ve nihayet  1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000, ve 1914-15 Muş olaylarında 20000 Türk; Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
                Ve Osmanlı bu olaylar esnasında tarihinin en kanlı, en acı dönemine girmişti.1912 yılından başlayıp 1922'de sona eren 10 yıl süren Birinci Dünya Savaşı bizim için başlamıştı.Ölüm kalım mücadelesine girmiş tarih sahnesinden silinmeye direnen Osmanlı Devleti bir de içeride sadık milletinden tokat yiyordu.Konya'da Trabzon'da nice isyanlar Osmanlı kuvvetlerince bastırıldı nice silahlar ele geçirildi.





                Ermenilerin taşkınlıklarından bıkan halk sopayı kazmayı alıp tüfekli tabancalı Ermenileri kovalamıştı İstanbulda.600 Ermeni militanın etkisiz hale getirilmesi bize 1200-1300 vatandaşımıza mal olmuştu.Bize bunun hesabını sormaya kalkan İngiliz elçisine Abdülhamit Ermenilerden ele geçen silahları gösterip susturmuştu.

                Bu ve buna benzer onlarca olaylar esnasında ülke Birinci Dünya Savaşına girmiş yedi düvelle çarpışıyordu.Ölüm kalım mücadelesi veren köklü devletimiz içeride artık Ermeni zulmünden bıkmış vaziyettedir.Durumu kurtarmak ve içeride bir ihtilale mahal vermemek için Cemal ve Talat paşalar çok zor bir karar vermiş ve 1915 Tehcir yasasını çıkartmışlardır.

                Anadolunun Osmanlı ülkesinin dört bir yanından sayısı ihtilafta olan ancak ortalama rakamlarla 400 000 Ermeni toplanıp Osmanlının o dönem ki savaştan uzak bölgesi olan Halep taraflarına gönderilmesi kararıdır Tehcir yasası.Çok zor bir karardır.Ancak zorunlu alınmış bir karardır.Kararın neden alındığına bakmak gerekir.1828'lerden beri 80-85 yıldır sabredilen bir terör söz konusudur ülkede.Yedi düvelle çarpışırken Osmanlının bir de içerideki terörle uğraşacak ne maddi ne askeri durumu vardır.Tekrar ve tekrar söylüyorum zorunlu alınan çok zor bir karardır tehcir yasası.

                Ülkenin dört bir yanından toplanan 400 000 Ermeni kafileler halinde Halep'e doğru göçe zorlanmıştır.Dönemin şartları gereği ülkenin o fakirliğinde yolda tifüs gibi bulaşıcı hastalıkların baş göstermesi açlık gibi sebeplerle insanlar ölmüştür.Asker kaçağı binlerce Türk ve Kürdün bu kafilelere baskın vermesi ve Ermenileri kırması gibi tatsız olaylarda meydana gelmiştir.Dolayısıyla bu 400 000 göçmenin tamamı Halep'e ulaşamamıştır elbet.

                Devletin yol güvenliğini sağlayamaması durumu da vardır tabi ki.Ancak zamanı iyi değerlendirmek gerekir.Tarihi olayları yorumlarken günümüz şartlarına göre tavır alamayız.Osmanlı'nın içinde bulunduğu durum belki de Türk tarihinin en kara dönemiydi.Trablusgarp ve Balkan Savaşları'ndan henüz çıkmış 1. Dünya Savaşı'nın içerisinde fakir ve yıkılmak üzere bir devlet ölüm kalım mücadelesi veriyor.1 milyon 950 bin civarı ordumuz mevcut bunun 300 bin civarı kaçmış dağda ovada eşkiyalık yapıyor.Hangi kuvvetle iç asayişi sağlayağız ve hangi kuvvetle göçmen Ermenileri koruyacağız.

                "Eğer kuvvetin yoksa tehcir yasasını çıkarmasaydın" gibi bir argüman gerçekten saçma olur.Bütün yazı boyunca tekrar ettiğimiz artık devletin tahammülünün kalmadığı ve zorunda kaldığı gerçeğini tekrar etmek zorunda kalmayalım.

                Ayrıca Osmanlı'nın sistemli bir soykırım politikası izlemesi tehcirden çok daha kolay olurdu eğer böyle birşey yapsaydı.Trabzon'dan Konya'dan Muş'dan Van'dan İstanbul'dan Ermenileri toplayıp Halep'te birleştireceğine hepsini olduğu yerde öldürürdü ve savaş zamanıydı deyip işin içinden de çıkabilirdi.Tehcire zorlamak hem devlet için daha zor hemde daha masraflı bir iş olurdu diğerinden.

                Tehcir olayından sonra ise Ermenilerle gerçekten savaşan bir Türkiye var karşımızda.1828 Osmanlı Rus harbinde, 93 Harbinde içeriden devletine darbe vurmaya kalkan Ermeni ile Kurtuluş Savaşı'nda son ve gerçek savaşımızı verdik.Kazım Karabekir'in 80 000 kişilik ordusuna karşı cephede silahlı 130 000 kişilik Ermeni ordusu mevcut.Kim Ermeni'nin masumluğundan söz edebilir böyle bir durumda.

                Kurtuluş savaşından sonra da Taşnak terör örgütü yenildiğini kabul etmiş ve çekilmiştir.1960'lara kadar da ülkede Ermeni sorunu diye bir sorun gündeme gelmemiş.Ta ki 90 yaşında şizofren bir Ermeninin Los Angeles'da iki diplomatımızı öldürüp daha sonra kendi kafasına sıkana kadar.Bu olaydan sonra da ASALA örgütü ülkemizin başına bela olmaya başlamıştır.

                100 yılı aşkın süredir kendilerinin büyük devletlerce kullanıldığının farkında olmayan belki de farkında olup da işlerine böyle geldiği için eyvallah çeken Ermenileri  20. yüzyılda ASALA adı altında kullananlar; işleri bitince kendi elleriyle bu örgütü bize Yunanistanın NATO'ya girmesine evet oyumuz karşılığında teslim ettiler.ASALA terörü de böylece bitti.ASALA meselesine derinlemesine girmiyorum şimdilik.Belki bu da başka bir yazının konusu olur.

                Umarım tehcir meselesi hakkındaki nacizane düşüncelerimi size anlatabilmişimdir.Umarım sıkmamışımdır ancak tekrar ve tekrar söylemek istiyorum ki tehcir çok ama çok acı bir olaydır.Kurunun yanında yaş da yanmıştır ve alınması çok ama çok zor bir karardır.1820'lerden bu yana bu milletin başına bela olan ermeni terörüne gösterilen sabır ve sebat takdir edilmesi gereken bir davranıştır.Bizim onları yargılamamız ne kadar doğru ne kadar sevap ne kadar günah bilemem ama günümüzde el atılması gereken bir mesele olduğu kesin.

                Son olarak anlayamadığım nokta ise şu.19. yüzyıldan bu yana büyük devletler düşmanlarını güçsüz duruma düşürmek için devlet içerisindeki etnik grupları kullanmışlardır.İngiltere ve Rusya Ermenilerden sonuna kadar yararlandılar.Abdülhamit IRA'dan yararlandı şu anda da herkesin bilindiği üzere Kürtlerden yararlanılıyor.Yani bu kadar mı insanların kafası çalışmıyor.Kullanılmaya insanlar nasıl razı olur hele ki milliyetçi bir ideoloji benimserken.Yazık Türkiye'ye ki hala böyle küçük sorunlarla uğraşmak durumunda.

                Ermenilerin kendileri de biliyor soykırımın yalan olduğunu.Gelin oturalım tartışalım bakalım var mı yok mu dendiğinde yanaşmıyorlar tek bildikleri 4T denilen istek planı.E tabi günümüzde yapılması gereken bu; mertlik değil para yoluyla devletleri dize getirip devlet politikalarını yönetmek, ısrar ve tehdit yoluyla görüşleri empoze etmek.Baktığın zaman 3 milyonluk Ermenistan dış dünyaya açılmak için Türkiye devletine ve sınır kapısına muhtaç.Ancak yıllarca yönettiğimiz o halk şu anda bizden hesap soruyor.Gerçekten acı.

                Sözde soykırımı kabul etsek bile dünya üzerinde hiçbir yerde savaş zamanı yapılan bir uygulamanın hesabı 100 yıl sonraki halktan sorulmamıştır sorulamazda zaten.Şu anki Yahudilerin şu anki Almanlara herhangi bir düşmanlığı olduğu görülmüş duyulmuş şey midir?Amerikanın esas sahipleri olan Kızılderililer'den şu anda kıtada yok denecek kadar az kalmıştır ancak hesabını kim soruyor.Ermenistan'ın Karabağ'daki katliamlarından kimler haberdar?Doğu türkistan'da yapılan Çin zulmü kimin umrunda?

                Hadi diyelim ki Türkün düşmanı fazla her türlü pislik üstümüze atılır durumda çıkar çatışmaları sonucu.Peki bu ülkenin kendi evlatları özbeöz türk oğlu türk o niye atar bize bu pisliği?Modern olmak adına çağdaş eşitlikçi olma adına mı kabul eder bu sözde soykırımı."Hiç inkar etmeyelim öldürmüşüz bizde" cümlesini nasıl içi alır da midesi bulanmadan söyleyebilir hemde pis pis sırıtarak.Ahirette o zulüm görmüş atamızın ninemizin yüzüne nasıl bakar.Gece yattığında burada benim anlatamayacağım kadar terbiyesizce ahlaksızca öldürülen işkence edilen toplu katliamlar yaşatılan halkım milletim gözünün önüne gelmez mi?Vicdanına şu kadarda sızlamaz mı o çağdaş modern eşitlikçi arkadaşın?neyse...

                Şu anda 4T'nin tanıtma ve tanınma politikaları üzerinde yoğunlaşmaktalar.2015 ve sonrasında toprak ve tazminat taleplerinede hazırlıklı olmamız gerekmekte...

                Söyleyeceklerim bu kadar.İlk yazımda bilmeyerek yalan veya yanlış şeyler söylediysem Allah affetsin.