2010'lu
yıllardan 2020li yıllara kadar Türkiye ağır bir duygusal sınavdan geçmeye mahkum.Bu durum 1912 Balkan Harbi'nin 100. yıl dönümüyle başladı ve halifeliğin kaldırılması gibi
kökten devrimlerin 100. yıldönümlerine kadar sürüp gidecek.Ama her zamanki gibi Türk milleti kendi acısını sineye çeker duyurmaz.Nitekim Balkan Harbinin
yıldönümünde de böyle olmuştur.Milletten gelen ne bir acı çığlığı ne bir iç
çekiş duyuldu o acıları yaşayanlardan.400 yıllık anavatanlarını bırakıp da
anadoluya göç etmek zorunda kalanlardan hiçbir serzeniş işitilmedi.Ne kendi
ülkelerine ne de savaşı açan milletlere karşı.
Şahsi
kanaatim o yöndedir ki bu sancılı geçeceğini düşündüğüm 10 yılın en zor halkası
1915 tehcirinin yıl dönümü olan 2015 yılı olacaktır.Diasporanın faaliyetleri
sonucu ülke zor duruma düşecek uluslararası manada baskıya uğrayacaktır.Bu
süreçten sağlam ve başı dik çıkmak lazım gelir.Ermenilerin gelecek olan taleplerine karşı önlemler şimdiden alınmalı ve uluslararası camiada onların
aksine bir kamuoyu oluşturmak elzemdir.Türkiyenin girişimleri milletlerarası
bir komisyon oluşturulup tarafsız bir biçimde belgelerle, arşivlerle toplu
mezarlarla bu sözde soykırım sorununun bir sonuca bağlanması yönündedir ancak
ellerinde hiçbir belge olmadığı için diaspora ve Ermenistan devleti bu çözüm
önerisine sıcak bakmamaktadır.
E mademki bu tarafsız komisyonu tek taraflı oluşturacak ve Amerika Fransa İsviçre gibi
diasporayı destekleyen devletleri etkileyecek gücün kuvvetin yok o zaman
sorumluluğu tarihçilerin almalı.Allah'a şükür memleket tarihçiye aç
değil.Tarihçilerimiz bu konu üzerine eğilip kitaplar yazsa arşivleri
karıştırsa, gazetecilerimiz köşelerini boşluklarla magazin zırvalarıyla ve üç
günlük gündemlerle doldurmayıp milletimiz üzerinde kamuoyu oluşturmaya çalışsa?Hani belki bunlarla büyük devletleri etkilemezsin ama kendi insanını
kazanabilirsin belki.Hiç yoktan boş oturup baskıları beklemekten iyidir değil
mi?
Bu yazı
akademik bir yazı değil ancak düşüncelerimizi desteklemek için soykırım
iddiasının çıkışına ülkedeki ermeni sorununun kökenine inip en azından yüzeysel
olarak önyargılardan uzak bir biçimde bakmak lazım.Buyrun bakalım:
1828 Osmanlı-Rus Savaşı Ermeni meselesinin ilk ortaya çıktığı olaydır.Daha sonra 1877-78 Osmanlı Rus harbi Ermeni meselesinin iyice baş gösterdiği uluslararası anlamda sorun olduğu savaştır.Savaş esnasında Rus orduları Erzurum Kars taraflarına kadar geldi.Bölgede
ermeni halktan destek gördü.Yani anlayacağınız aynı apartmanda aynı mahallede
yaşayan halktan biri Türk bayrağıyla direnirken bir diğeri de eline Rus bayrağı
alıp komşusunun evini yaktı.400 yıl beraber yaşadığı komşusunun evini ihbar
etti.Daha dün beraber çay içtikleri komşusunun evindeki gizli altını mücevheri gösterdi.Kızlarını karılarını Rus subaylara teslim etti.Çeteler kurup bozgunculuk yaptı...Tabi ki yıllarca
millet-i sadıka diye anılan Ermeni halkının o dönemlerden itibaren hıyanetinde
bir neden aramak gerekir.Bu neden Rus etkisinde bulunan Ortodoks Ermeni
kilisesinin faaliyetleri, Rus casusların bozguncu uygulamaları balkanlardaki
halkların özerklik ve bağımsızlıklarını kazanmaları sonucu bağımsızlık isteği
olarak anlatılabilir.
93 Harbinin Osmanlı için hem doğu hem batıda ne kadar yıkıcı ve acı bir savaş
olduğu malumdur.O yüzden bu anlatılanlar basit romantik laflardan öte gerçeği
ifade eder.Akademik bir yazı olmadığını baştan belirttim o yüzden kaynak, dipnot
vermiyorum.Herhangi bir yerde yanlışım olduğunu düşünenler araştırıp yanlışımı
bana da gösterebilirler.
93 Harbi sonucunda Osmanlı için gerçekten ağır sonuçlar doğuran Ayestefanos antlaşması Osmanlı heyeti tarafından kabul edildi ancak bu anlaşmayı ne Abdülhamit onayladı ne de Rusya'nın bu kadar güçlenmesi İngiltere'nin hoşuna
gitti.Dolayısıyla antlaşma uygulama alanı bulamadı.Ayestefanos anlaşması Osmanlı
döneminde Sevr ile beraber ölü doğan iki anlaşmadan biridir.Ancak bu anlaşmanın
ölü doğması bize kıbrısa mal olmuştur.Neyse konumuz bu değil..Von Bismarck'ın
başkanlığında Berlin'de yapılan toplantıda Ayestefanosa göre nispeten daha hafif
yaptırımlara haiz Berlin anlaşması imzalandı.
Bu
anlaşmaların Ermeni sorunu bakımından önemleri şuradan ileri gelirki: 93 Harbi
sırasından doğu anadoluda Ermenilerin Türkler üzerindeki psikolojik ve cebri
faaliyetlerine değinmiştik.Hatta bu faaliyetler için şimdi sözde Ermeni
soykırımını savunan Fransa'nın o dönem ki komutanlarından Romieu Fransa savaş
bakanlığına gönderdiği raporunda 1878 ve ilerleyen yıllarda Ermeni çetelerinin Türklere karşı terörist faaliyetlerde
bulunduklarını ve nefret beslediklerini belirtmiştir.Anlaşmalara dönecek
olursak uygulanmayan Ayestefanos anlaşmasının 16. maddesinde:
"Ermenistan'dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devletine verilmesi gereken
yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı
karışıklıklara yol açabileceğinden Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı
eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit
kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı
güvenliklerini sağlamayı garanti eder"
Berlin
anlaşmasının 61. maddesi Ayestefanos'un 16. maddesini şu hükümle değiştirmiştir:
"Osmanlı
hükümeti, halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği
ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve
güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri
devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını
gözeteceklerdir."
Ruslardan
bağımsızlık en azından özerklik bekleyen Ermenileri pek de tatmin etmeyen bu
maddeler yinede Ayestefanos'da Ermenistan kelimesinin kullanılması 61. maddede
ise Ermenilerin güvenliğinin diğer devletlerin gözetiminde olması, yinede Osmanlı açısından gurur zedeleyici maddelerdir.Ve 1828 Osmanlı Rus savaşında
yine aynı olaylara yol açan ermeni sorununun bu sefer uluslararası boyut
kazanmasıdır esas sorun.
1887
yılında sosyalist ılımlı militan Hınçak Cenevrede 1890'da ise Tifliste aşırı,
terör, isyan yanlısı Taşnak kurdurulmuştur.
İlk
isyan 1890'daki Erzurumda gerçekleşmiştir.Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri Yozgat Çorum ve Merzifon olayları 1894'te Sasun isyanı babıali gösterisi ve Zeytun isyanı 1896'da Van isyanı ve Osmanlı
bankasının işgali 1903'de ikinci Sasun isyanı 1905'te Sultan Abdülhamide suikast
girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000, ve
1914-15 Muş olaylarında 20000 Türk; Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını
kaybetmiştir.
Ve Osmanlı bu olaylar esnasında tarihinin en kanlı, en acı dönemine girmişti.1912 yılından başlayıp 1922'de sona eren 10
yıl süren Birinci Dünya Savaşı bizim için başlamıştı.Ölüm kalım mücadelesine
girmiş tarih sahnesinden silinmeye direnen Osmanlı Devleti bir de içeride sadık
milletinden tokat yiyordu.Konya'da Trabzon'da nice isyanlar Osmanlı kuvvetlerince
bastırıldı nice silahlar ele geçirildi.
Ermenilerin
taşkınlıklarından bıkan halk sopayı kazmayı alıp tüfekli tabancalı Ermenileri
kovalamıştı İstanbulda.600 Ermeni militanın etkisiz hale getirilmesi bize
1200-1300 vatandaşımıza mal olmuştu.Bize bunun hesabını sormaya kalkan İngiliz
elçisine Abdülhamit Ermenilerden ele geçen silahları gösterip susturmuştu.
Bu ve
buna benzer onlarca olaylar esnasında ülke Birinci Dünya Savaşına girmiş yedi
düvelle çarpışıyordu.Ölüm kalım mücadelesi veren köklü devletimiz içeride artık Ermeni zulmünden bıkmış vaziyettedir.Durumu kurtarmak ve içeride bir ihtilale
mahal vermemek için Cemal ve Talat paşalar çok zor bir karar vermiş ve 1915 Tehcir yasasını çıkartmışlardır.
Anadolunun Osmanlı ülkesinin dört bir yanından sayısı ihtilafta olan ancak ortalama
rakamlarla 400 000 Ermeni toplanıp Osmanlının o dönem ki savaştan uzak bölgesi
olan Halep taraflarına gönderilmesi kararıdır Tehcir yasası.Çok zor bir
karardır.Ancak zorunlu alınmış bir karardır.Kararın neden alındığına bakmak
gerekir.1828'lerden beri 80-85 yıldır sabredilen bir terör söz konusudur
ülkede.Yedi düvelle çarpışırken Osmanlının bir de içerideki terörle uğraşacak ne
maddi ne askeri durumu vardır.Tekrar ve tekrar söylüyorum zorunlu alınan çok
zor bir karardır tehcir yasası.
Ülkenin
dört bir yanından toplanan 400 000 Ermeni kafileler halinde Halep'e doğru
göçe zorlanmıştır.Dönemin şartları gereği ülkenin o fakirliğinde yolda tifüs
gibi bulaşıcı hastalıkların baş göstermesi açlık gibi sebeplerle insanlar
ölmüştür.Asker kaçağı binlerce Türk ve Kürdün bu kafilelere baskın vermesi ve Ermenileri kırması gibi tatsız olaylarda meydana gelmiştir.Dolayısıyla bu 400 000 göçmenin tamamı Halep'e ulaşamamıştır elbet.
Devletin
yol güvenliğini sağlayamaması durumu da vardır tabi ki.Ancak zamanı iyi
değerlendirmek gerekir.Tarihi olayları yorumlarken günümüz şartlarına göre
tavır alamayız.Osmanlı'nın içinde bulunduğu durum belki de Türk tarihinin en kara
dönemiydi.Trablusgarp ve Balkan Savaşları'ndan henüz çıkmış 1. Dünya Savaşı'nın
içerisinde fakir ve yıkılmak üzere bir devlet ölüm kalım mücadelesi veriyor.1
milyon 950 bin civarı ordumuz mevcut bunun 300 bin civarı kaçmış dağda ovada
eşkiyalık yapıyor.Hangi kuvvetle iç asayişi sağlayağız ve hangi kuvvetle göçmen Ermenileri koruyacağız.
"Eğer
kuvvetin yoksa tehcir yasasını çıkarmasaydın" gibi bir argüman gerçekten
saçma olur.Bütün yazı boyunca tekrar ettiğimiz artık devletin tahammülünün
kalmadığı ve zorunda kaldığı gerçeğini tekrar etmek zorunda kalmayalım.
Ayrıca Osmanlı'nın sistemli bir soykırım politikası izlemesi tehcirden çok daha kolay
olurdu eğer böyle birşey yapsaydı.Trabzon'dan Konya'dan Muş'dan Van'dan İstanbul'dan Ermenileri toplayıp Halep'te birleştireceğine hepsini olduğu yerde öldürürdü ve
savaş zamanıydı deyip işin içinden de çıkabilirdi.Tehcire zorlamak hem devlet
için daha zor hemde daha masraflı bir iş olurdu diğerinden.
Tehcir
olayından sonra ise Ermenilerle gerçekten savaşan bir Türkiye var
karşımızda.1828 Osmanlı Rus harbinde, 93 Harbinde içeriden devletine darbe
vurmaya kalkan Ermeni ile Kurtuluş Savaşı'nda son ve gerçek savaşımızı
verdik.Kazım Karabekir'in 80 000 kişilik ordusuna karşı cephede silahlı 130 000
kişilik Ermeni ordusu mevcut.Kim Ermeni'nin masumluğundan söz edebilir böyle bir
durumda.
Kurtuluş
savaşından sonra da Taşnak terör örgütü yenildiğini kabul etmiş ve
çekilmiştir.1960'lara kadar da ülkede Ermeni sorunu diye bir sorun gündeme
gelmemiş.Ta ki 90 yaşında şizofren bir Ermeninin Los Angeles'da iki diplomatımızı
öldürüp daha sonra kendi kafasına sıkana kadar.Bu olaydan sonra da ASALA örgütü
ülkemizin başına bela olmaya başlamıştır.
100 yılı
aşkın süredir kendilerinin büyük devletlerce kullanıldığının farkında olmayan
belki de farkında olup da işlerine böyle geldiği için eyvallah çeken Ermenileri 20. yüzyılda ASALA adı
altında kullananlar; işleri bitince kendi elleriyle bu örgütü bize Yunanistanın NATO'ya girmesine evet oyumuz karşılığında teslim ettiler.ASALA terörü de böylece
bitti.ASALA meselesine derinlemesine girmiyorum şimdilik.Belki bu da başka bir
yazının konusu olur.
Umarım
tehcir meselesi hakkındaki nacizane düşüncelerimi size anlatabilmişimdir.Umarım
sıkmamışımdır ancak tekrar ve tekrar söylemek istiyorum ki tehcir çok ama çok acı
bir olaydır.Kurunun yanında yaş da yanmıştır ve alınması çok ama çok zor bir
karardır.1820'lerden bu yana bu milletin başına bela olan ermeni terörüne
gösterilen sabır ve sebat takdir edilmesi gereken bir davranıştır.Bizim onları
yargılamamız ne kadar doğru ne kadar sevap ne kadar günah bilemem ama günümüzde
el atılması gereken bir mesele olduğu kesin.
Son
olarak anlayamadığım nokta ise şu.19. yüzyıldan bu yana büyük devletler
düşmanlarını güçsüz duruma düşürmek için devlet içerisindeki etnik grupları
kullanmışlardır.İngiltere ve Rusya Ermenilerden sonuna kadar
yararlandılar.Abdülhamit IRA'dan yararlandı şu anda da herkesin bilindiği üzere Kürtlerden yararlanılıyor.Yani bu kadar mı insanların kafası
çalışmıyor.Kullanılmaya insanlar nasıl razı olur hele ki milliyetçi bir ideoloji
benimserken.Yazık Türkiye'ye ki hala böyle küçük sorunlarla uğraşmak durumunda.
Ermenilerin
kendileri de biliyor soykırımın yalan olduğunu.Gelin oturalım tartışalım bakalım
var mı yok mu dendiğinde yanaşmıyorlar tek bildikleri 4T denilen istek planı.E tabi günümüzde yapılması gereken bu; mertlik değil para yoluyla devletleri dize
getirip devlet politikalarını yönetmek, ısrar ve tehdit yoluyla görüşleri empoze
etmek.Baktığın zaman 3 milyonluk Ermenistan dış dünyaya açılmak için Türkiye
devletine ve sınır kapısına muhtaç.Ancak yıllarca yönettiğimiz o halk şu anda
bizden hesap soruyor.Gerçekten acı.
Sözde
soykırımı kabul etsek bile dünya üzerinde hiçbir yerde savaş zamanı yapılan bir
uygulamanın hesabı 100 yıl sonraki halktan sorulmamıştır sorulamazda zaten.Şu
anki Yahudilerin şu anki Almanlara herhangi bir düşmanlığı olduğu görülmüş duyulmuş şey midir?Amerikanın esas sahipleri olan Kızılderililer'den şu anda
kıtada yok denecek kadar az kalmıştır ancak hesabını kim soruyor.Ermenistan'ın Karabağ'daki katliamlarından kimler haberdar?Doğu türkistan'da yapılan Çin zulmü
kimin umrunda?
Hadi
diyelim ki Türkün düşmanı fazla her türlü pislik üstümüze atılır durumda çıkar
çatışmaları sonucu.Peki bu ülkenin kendi evlatları özbeöz türk oğlu türk o niye
atar bize bu pisliği?Modern olmak adına çağdaş eşitlikçi olma adına mı kabul
eder bu sözde soykırımı."Hiç inkar etmeyelim öldürmüşüz bizde"
cümlesini nasıl içi alır da midesi bulanmadan söyleyebilir hemde pis pis
sırıtarak.Ahirette o zulüm görmüş atamızın ninemizin yüzüne nasıl bakar.Gece
yattığında burada benim anlatamayacağım kadar terbiyesizce ahlaksızca öldürülen
işkence edilen toplu katliamlar yaşatılan halkım milletim gözünün önüne gelmez
mi?Vicdanına şu kadarda sızlamaz mı o çağdaş modern eşitlikçi arkadaşın?neyse...
Şu anda
4T'nin tanıtma ve tanınma politikaları üzerinde yoğunlaşmaktalar.2015 ve
sonrasında toprak ve tazminat taleplerinede hazırlıklı olmamız gerekmekte...
Söyleyeceklerim bu kadar.İlk
yazımda bilmeyerek yalan veya yanlış şeyler söylediysem Allah affetsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder