"...Hizmet
kusuru; idarenin yürüttüğü bir hizmetin kurulmasında, düzenlenmesi ya da
işleyişindeki bozukluk ve aksaklık olarak geçer. Hizmet kusuru sadece kamu
faaliyetlerini değil, idarenin kolluk, planlama, teşvik gibi birden çok
faaliyetini de içermektedir..."
"Akşamın
sekizinde tam kafa dağıtmalık ders" diye düşünerek gülümsedi kendi
kendine. Eskiden olsa, çok değil bir ay önce olsa sinirlenirdi. Kitaptan
okuyarak ders anlatan doçentin doçentliğine içinden okkalı bir küfür savurur,
yoklamaya imza atması için herkesin sahip olması gereken fedakar bir kız
arkadaş bulup ya Bilge'yle vakit geçirir ya da kantinde çay ve sigaranın o
karşı konulmaz muhabbet güdülemesine
kendini bırakırdı. Ama iki haftadır durum farklıydı. Sanki yaşam amacı
elinden alınmıştı. Sanki yurttan dışarı çıplak çıkmış kadar antisosyal
hissediyordu kendini. Şimdi ne yapacaktı, ne gayeyle sokağa çıkacaktı. Ne
amaçla sınava girip ne amaçla uyanık kalacaktı? iki yıl önce bıraktığı
psikiyatrik ilaçlarla dostluğuna geri mi dönecekti yoksa. Hayır hayır kendini
toplamalıydı.
Geleceği
düşünmek bir intihardı sanki. Geçmişi düşünmek ise Harry Potter serisindeki
crucio laneti. Yapması gereken tek şey düşünmemekti ancak şu durumda
depresyonun getirdiği hiçbir şey yapmama isteği ile düşünmekten başka
yapacak bir şey yoktu. Patlayan bir volkandan, kızgın bir tsunamiden nasıl
kaçılamazsa, aşk acısı çeken bir insan da düşünmekten öyle kaçamaz. 10 dakikada
bir rutin yaptığı bu muhakemeden sonra yine teslim oldu. Düşünüyordu. Şairlerin
bunca yıl nasıl yanıldığını düşünüyordu. Aşk ateşi bağdaştırmasının saçmalığını
düşünüyordu. "Ateş denilen şey dokununca yakar değil mi. Hatta uzun süre
ateşle temas halinde kalınırsa temas eden madde de tutuşur. Bu bir fizik
kuralıdır bundan kaçamazsınız. E peki bir yıl boyunca yüreğimdeki aşk beni
kavurmuşken ve bir yıl boyunca seninle sevgiliyken nasıl benim aşkımın ateşi
seni de tutuşturmadı. Yalan işte. Tıpkı senin gibi büyük bir yalan. Aşkın yakan
soğukluğu olmalıydı asıl benzetme. Aşığı dondurur, ona acı verir ama maşuk buz
tutmaz. Buz yakar, ama buza dokunursan buz tutmazsın. Biraz serinlersin en
fazla..."
Muhayyilenin
odalarında zamandan ve mekandan bu düşüncelerle mücerred hale gelmişken
telefonunun titreşimiyle tekrar üniversite amfisine döndü. Doçent bozuntusu
hala kafası kitaba gömülü bir şekilde 'ders anlatıyordu'. Telefonu çıkardı.
Ekrana baktığında önce birkaç saniye kalp atışları durdu sanki. Gelen mesaj
Bilge'dendi. "Kampüsün dışındaki cafedeyim biraz konuşabilir miyiz?"
yazıyordu. Hiç heyecanlanmadı. Hala delice sevmesine rağmen bir umudun
olmadığının farkındaydı.Belki de insanca değil delice sevdiği için bunlar
gelmişti başına. Düşünmek istemedi. Artık umut kalmadığına kendini ikna etmesi
kolay olmamıştı. İkna olunca da kendisi ayrılmıştı zaten Bilge'den. Sonsuz
yaşama sevincine sahip olup intihar etmek zorunda kalmak gibi birşeydi bu. İşte
Bilge bir yılın sonunda bunu sunmuştu...
Ders
biter bitmez bu akamedik tiyatroya tek taraflı paydos verip cafeye doğru yola
koyuldu. Kafasında hiçbir şey yoktu. Ne diyeceğini de merak etmiyordu.
Muhtemelen yine kendisini suçlayacaktı Bilge. Zaten hep öyle olmamış mıydı.
Sevgi ve aşk sorumlulukla evlidir. Bir tartışma sırasında kim alttan alıyorsa o
an en çok o seviyordur. Bir yıl boyunca hep o alttan almıştı. Ancak galiba bir
yıl boyunca en çok o değil sadece o sevmişti...
-
Merhaba Bilge.
Ona ilk
defa 'Bilge' diye sesleniyordu herhalde.
-
Merhaba Ali. Otursana.
- Seni
dinliyorum.
- Seni
meşgul etmeyeceğim merak etme. Sadece ayrılık konuşması yapamadık. Sürekli beni
suçladığını biliyorum. Ama ben bunu hakedecek bir şey yapmadım Ali. Bana haksızlık
ediyorsun. Sen çok iyi birisin ama ben seni üzecek hiçbir şey yapmadım. Sadece
ikimizin hayatları çok farklı. Aynı şeylerden keyif almıyoruz denedik ama olmadı
işte. Sen de artık ne kendini ne de beni daha fazla üzme.
-
Bunları söylemek için mi çağırdın ?
- Senin
söyleyecek bir şeyin yok mu ?
- Bir
ömür ağzımdan çıkacak her sözü sana söylemek istiyorum.
-
Ali...
-Peki
peki. Sana söyleyeceğim son cümle güzel olsun istedim.
-
Arkadaş kalamaz mıyız yani?
- Aynı
şeylerden hoşlanmıyoruz sanıyordum.
- ...
-
Bilge...O bana baktığın bana hayat veren gözlerin, mavisi okyanuslar beyazı
gökler olan gözlerin ikimizinde yaşadığı dünyayı temsil ederken, o kum rengi saçların
hepimizi yakıp kavuran güneşi kıskandırırken ne kadar farklılığımız olabilir
ki. Herşeyden önce aşk farklılık dinler mi? Sen bunları göremiyor ya da görmeye
yanaşmıyorsan ben biraz yardımcı olabilirim. Senin bu neymiş diye gözattığın
gazete parçasının ben senin gözün değdi diye bir gün sonra bütün yazarlarının
bütün yazılarını ezberlerim. Senin saçına değen tarağın kaç dişli olduğunu
öğrenmeden benim gözüme uyku girmez. Senin kaldığın yurttaki bütün öğrencilerin
sülalesinin ne iş yaptığını biliyorum be ben. Ben hayatımın yörüngesine seni
oturtmuşken, nefes alışverişlerim bile senin adını sayıklıyorken seninle hayat
algımın farklı olması nasıl mümkün olabilir? Sen benim hayatımda öylesine
büyüksün ki ne kalbimde ne beynimde senden başka herhangi bir şeye yer yok
Bilge. Benim için güzellik sana ne kadar benzediği, kötülük senden ne kadar
uzak olduğu ile belirleniyorken bana farklı algının ne demek olduğunu açıkla!
- Ali
ben...
- Bana
sen iyi birisin seni kırmak istemiyorum masalı okuma. Sen beni en çok sevdiğim
şeyden vazgeçmek zorunda bıraktın. Benden ayrılmak cesaretini bile
gösteremedin. Yine sorumluluğun altına beni soktun. Bir yıl boyunca benden bir
kez bile özür diledin mi Bilge? Yani bir kez bile ben haklı değil miydim ben? Ne
olurdu bir kez olsun bencillik yapmasan, bir kez olsun sorumluluk alsan. Bu
yaşanmışlıklar sadece bir yere varıyor Bilge. Buna inanmayı inan hiç istemiyorum ama biliyorum sen
beni hiç sevmedin.
- Ali
sevdim.
- Ben
artık senin isteğinle senin hayatında bir hiçim. Beni hiçbir şeye inandırmana gerek
yok. Sadece kendini inandır Bilge...
...
Cafeden
çıktı. Havada tatlı bir akşam esintisi vardı. Yurda uzak yoldan yürümeyi tercih
etti ve bir sigara yaktı. Beyni cafedeki konuşmaları hatırlamasını emrediyorken yüreği bu rahatlamanın tadını çıkarması gerektiğini öğütlüyordu. Nasılsa
yarın eski bunalımına geri dönecekti. Bari bu gece sigaranın keyfini
çıkarabilmeyi istedi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder