Şikayetim
sana değil Rabbim, bunu bir isyan olarak görme ne olur. Sen insanoğlunu
yarattığından beri bu dünyada değişmeyen şeyler var. Teknoloji değişir,
insanların giyimi değişir, oturdukları yer değişir, yemek yeme şekilleri
değişir ama; her zaman sadece bazıları giyinebilir bazıları giyinemez. Bazıları
sağlam ve sıcak bir yerde oturabilir, bazılarıysa oturamaz. Düzelmiyor bu düzen
değişmiyor hep bir taraf düzen iken diğer taraf düzülen.
Öğlen
saat 11-12 civarı. Dört arkadaş buluşup birşeyler içip memleketi kurtarmayı
düşünüyoruz. Konu belli. Fethullah Gülen Hocaefendi devletin başındakilerinin evlerine ateşler salınmasını niyaz ediyor. Sonradan öğrendik. Bu beyefendinin
ilk bedduasıymış şu kadar yıllık ömründe. Şu kadar yıllık ömründe müslümanların
başına gelen en büyük felaketin devletin başındakiler olduğunu düşünüyor demek ki.
Neyse...
Her
birimiz, cebinde en ucuzu 7.5 lira olan birer sigara paketi ile bir bardak
çaya 3 lira vereceğimiz bir mekana oturduk. Malum konumuzu konuşmaya başladık
ki hararetlicesine. İyi-kötü bir yere vardık ve de çaylarımızı yudumladık ki
boyu bir metreye varmayan, soğuğun ayazında üstünde eskiden bir hırkayla bir
kız çocuğu az ilerdeki masada cilveleşen çifte mendil satmaya çalışıyor. Çocuk
tedirgin. Bir an önce masadakilerin tutumunu anlamaya çalışıyor. Mekandan
kovulmadan önce kaç masaya uğrayabilirse kar. Eğer çift almazsa hemen yan
masaya geçecek.
Üç-beş
kuruş birşey çıkardık cebimizden. "Kardeş" dedim "çocuğu çağırda şunları verelim". "Kardeş"
dediler, "İnsanlar verdikçe bunlar daha çok dilenecek. Hem nerden
biliyorsun gerçekten ihtiyaç sahibi olduklarını?". "Sen nerden
biliyorsun ihtiyaç sahibi olmadıklarını? İnanıyorsan çok veer, inanmıyorsan az.
Zaten ne veriyoruz ki." Arkadaş çocuğu çağırdı. Kızcağız arkadaşla benim
aramıza girip saklanıyor, küçücük boyuyla tedirgin tedirgin etrafa bakınıyor
bir yandan da hızlıca bize mendil uzatıyordu hadi al da ver parayı dercesine.
Çocuk da gariban pek bir sevimliydi bir iki soru sorup biraz takılmak istedik.
Arkadaş başladı:
- Dur
bakalım, alacağız mendilini. Ama önce bir kaç soru. Bildikçe sana işte şu kadar
para tamam mı?
- Sus,
sus. Ya sussana görecek şimdi!
- Merak
etme ben varken gönderemez seni. Adın ne bakalım.
- Sussana!
- Ama
uzattın ve de tadını kaçırdın. Bir şey yapamaz diyorum. Adın ne senin?
-
Büşra.
-
Aferin Büşra bunu hakettin. Kaç yaşındasın?
- Dört.
- Annen
nerde?
- ...
- Tamam
tamam huysuzlanma. Bak bu son soruyu da bilirsen bütün para senin. Mendilini de
almayacağım. Babanın adı ne?
Büşra
iki saniye durup ellerini iki yana açıp "bilmem" anlamına gelen
işareti yapmıştı. Arkadaşla bir an birbirimize baktık, başımızı masaya eğdik.
Masadaki tek kurtuluş sigara paketiydi. Herkes birer tane yaktı ve herkes
burnunu çekti...
***
Bu kız
işte böyle bir dünyaya gözünü açtı. Üç-dört yaşından itibaren soğuk-sıcak
demeden çalışmak zorunda. Babasının adını bilmiyor, belki baba ne demek onu bile
bilmiyor. Üç kuruş için belki akşam annesinden dayak yiyor. Sokakta başına
gelen-gelebilecek olan pis olaylardan bahsetmek bile istemiyorum.
Şimdi
bundan ne mi çıkaracağız? Hiçbirşey çıkarmayacağız. Sadece varsa biraz
vicdanımızı sızlatacağız. Elli odalı saraylarda yaşayan insanları düşüneceğiz.
Fazla zenginlikteki adaletsizliği tekrar hatırlayacağız. Gerçekten yolsuzluk
olup olmadığı önemli değil. Böyle insanlar hatta daha kötüleri varken ve bunlar
az miktarda da değilken dört milyon dolar paranın yanyana durmasındaki
vicdansızlığı anlamaya çalışacağız.
Ya da
bunların hiçbirini yapmayıp Akif'in "Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari
gülmekten utan!" dizesini anlamaya çalışacağız.
NOT: Arkadaşlar son
zamanlarda neden bilmiyorum dini meselelerle Araplık aynı cümle içinde çok
kullanılır oldu. Türklük ön plana çıkarılıp Araplara benzemememiz gerektiği; İslam'ın Araplara özenme olduğu gibi çirkin yorumlara kadar gidiliyor.
İslamlıktan gayri Türklük düşünülemez. Türklük bedenimiz, İslam ruhumuzdur.
Asırlarca Türklük zırhıyla İslam cevherini koruduk. Böylesine ırkçı fikriyata
yol vermeyelim. Cümleten hayırlı Kandiller.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder