22 Eylül 2013 Pazar

Okul bahçesi

                Öğrenciler okulun bahçesinde müzik açmış eğlenirken "Bunda mutlu olunacak ne var bu kadar?" diye düşünmekten kendini alamıyordu. Öğrencilerin başarılı olabilmesi için okula gitmemesi gereken liyakat düzeninin sonucu olarak devamsızlık ve rapor haklarını saklayan 12. sınıf öğrencilerinin bu hakları kullanmak üzere okula son gelişleriydi. Bunu da kutlamaktan geri kalmıyorlardı.
               
                Okul binalarının iki kenarını çevrelediği  geniş okul bahçelerinde toplanmış öğrenciler sürü psikolojisinin ve son gün olmasının etkisiyle işi biraz abartmışlar hatta bütün lise dönemi boyunca otoritesiyle bilinen müdür yardımcısını asker uğurlama eğlencelerinde yapıldığı gibi havaya atıp tutmaya başlamışlardı. Onur iğrenerek bakıyordu hepsine. Ayrılığın olduğu yerde eğreti duran birşey varsa o da mutlu olmaktı ona göre. Her yerde her durumda mutlu ve neşeli olmak haksızlıktı. Olayların ve duyguların hakkı verilmeliydi. Nasıl cenaze evinde kahkaha atarak gülmek çıkıntı duruyorsa ayrılık durumu yaşanırken de sevinçli olunmamalıydı. Ve şu an okul bahçesindeki tezat durumun hakkı da öfkelenmekti. O da öyle yaptı.

                Okulun içerisine girebilmesi için önce eğlenen kalabalık grubu yarması gerekiyordu. O kolay işti ancak ayakları her zaman ki gibi yedi ay önce ayrıldığı sevdiğinin olduğu taraftan geçmeye yöneldi. Aptallıktı, yolu daha da uzatıyordu bunların farkındaydı ama ayrılık cenderesi içerisindeyken bunlar umrunda değildi. Okula girmekteki amacı neydi ki sanki. Sigara içmek mi? Sözde sebep oydu ama 10 dakika önce içmişti zaten.  Ona yakınlaşmak, ona kendini göstermek, 7 ay sonra belki kokusunu duymak için bir bahaneydi sadece.

                Girdi okula. Tuvalete doğru yönelirken arkadaşlarıyla karşılaştı. Arkadaşları Onur'un suratını o halde gördükleri anda anlarlardı zaten ne olduğunu ve ne olacağını. Kalabalık olmamak gerekti. Bir kişi  verilirdi yanına ve diğerleri de keyifleri kaçmış bir şekilde beklerlerdi. Ömer'le birlikte girdiler tuvalete. Birer sigara yaktılar. Ömer tedirgindi. Birazdan olacak şeyleri tahmin edebiliyordu. Ne yapması gerektiğini biliyordu ama esasında çok da yapacak birşey yoktu. Üzülüyordu arkadaşına. Merve de onun arkadaşıydı. Hatta tanışmalarına o vesile olmuştu ama Onur'un bu hale geleceğini bilseydi kesinlikle yapmazdı  bunu.

                Ömer bu düşüncelerdeyken Onur bir anda kendini tuvalet kabinine kapattı. Olacağı belli olan şey olmaya başlamıştı. Son yarım saattir sağ bacağı seğiriyordu zaten Onur'un. Son on dakikadır ise elleri titriyor ve kanı çekilmeye başlıyordu yavaş yavaş. Kalbinin atışlarını duymaya başlamıştı yavaş yavaş. Arada bir göğüs kafesi sıkışmaya ikişer saniyeliğine nefes alamamaya başlamıştı. İşte bunların hepsi haberciydi. Arkadaşları da bunu bildikleri için bir kişiyi gönderirlerdi yanına. Çok kişi olurlarsa eğer Onur'un kendini o halde gösterip kötü hissedeceğini biliyorlardı. Kendine zarar vermemesi için bir kişi sadece.
               
                Kabinin içine girmeliydi Ömer. İçerden bastırılmaya çalışılan inlemeler ve bağırmalar geliyordu. Her an kafasını duvara vurabilir. Yumruk atabilir kapıyı kırabilir kendine zarar verecek birşey yapabilirdi. Çünkü arkadaşı kendine engel olamıyordu nöbetlerinde biliyordu bunu. Bu öfke patlamalarını 1 sene önce ilaç tedavisi ile çözmüşlerdi ama olağanüstü durumlarda Onur'un kafasının içinde bir yerlerden  çıkıyordu işte. İdare etmek zorundalardı. Onur da arkadaşları da.

                Yan kabine girdi Ömer, duvarın kenarındaki musluğu kendine basamak yaptı ve tırmandı. İki kabini birbirinden ayıran duvarın tepesine çıkmıştı. Ordan Onur'un olduğu kabine atladı hemen. Bir kaç yerini kesip çizmişti ama olsundu o kadar. Onur kapıya yaslanmış şekilde acınacak haldeydi. Gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamamıştı ama gözpınarlarında ne kadar gözyaşı vardıysa akıtmıştı olanca suratına. Kalp atışları o süre içerisinde çok hızlandığı için kolları ve bacakları zangır zangır titriyordu. Hayır titreme denilemezdi buna. Sarsılıyordu. Nefes alış-verişleri bir hırıldama ve inleme şeklindeydi. Ömer yapması gerekenleri yaptı. Onur'u biraz sakinleştirdi kendine gelmesini sağladı ve kaldırdı. Elini yüzünü yıkadılar ve tansiyonunun düşmesi için birer sigara daha yaktılar.

                Onur yüzü bembeyaz olduğu halde "Gidiyor abi" dedi. Ömer vereceği cevabı düşünürken Onur lafa devam ederek Ömer'i kurtardı. "Gidiyor hem de hiç içi acımadan. Bana bir hoşçakal bile demeden. Sanki hiçbirşey yaşamamışız gibi. Ben burda bu haldeyken Allah kahretsin o dışarda o yavşaklarla beraber oynuyor kahkaha atıyor gülüyor Ömer!" Lafını bitirdikten sonra sigarasından büyük bir nefes çekip attı ve çıkmaya yöneldi. Ömer peşinden gelecek oldu ama Onur istemedi. Ömer arkadaşının yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu anladı, diretmedi.

                Bahçedeki kalabalık dağılıyordu yavaş yavaş. Herkes üçerli beşerli gruplar halinde okuldan ayrılıyordu bir daha gelmemek üzere ve hiçbirisi de birazcık olsun üzülmüyordu. Onur da okulun çıkış kapısına yakın bir yerde ağaçların olduğu yürüyüş yolunda banklarda oturuyordu tek başına. En çok da insanların üzülmeyişine şaşırıyordu hala. En çok da Merve'nin üzülmeyişine. Ve Merve'yi bekliyordu. Kendisi görülmeyecekti çıkış kapısından ama o görebiliyordu. Gidişini izleyecekti. Umutla izleyecekti. Merve'nin gözlerinin kendisini aramasını umut edecekti. Sadece bir kere etrafına baksaydı da olurdu. O da yeterdi sadece. Birazcık üzülmesini istedi sadece. Birazcık içinin burulmasını. Onu görmek istedi. Onu umut etti.

                Onur gözyaşları içerisinde çıkış kapısını gözlerken bunları düşündü ve Merve'yi gördü. Dört kız arkadaşıyla beraber gidiyorlardı. Bekledi. Beraber çıkışları aklına geldi o kapıdan. Bir kerecik etrafına bakmasını istedi sadece bir kerecik.
               
                Ama bakmadı. Arkadaşlarıyla muhtemelen tamamen alakasız bir konu üzerinde konuşarak kapıdan çıktı. Onur'u bütün çaresizliğiyle bütün ne yapacağını bilmezliğiyle bırakıp uzaklaştı. Onur o melek yüz'e bir daha hiç bakamayacağını biliyordu...

                ...


                Mezuniyet günü veda etmek için kendisini çağıran Merve'nin yüzüne bakarken bunları düşünerek gülümsedi.Gülümsemesi çok fazla sonradan eklenmiş gibi duruyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder