Es-selamun aleyküm kardaşlar. Hele bir dur önce de bakalım sen kimsin, necisin derseniz Ersagun diye çağırırlar beni. Karabudundanım. Afşın yoldaşı, devlet sevdalısı, peygamber aşığıyım. Neci olduğumuza gelince; bilgi alır fikir satarız ağalar.
Kiri su yuğar, kir de terlemeden atılmaz ya, yüreği de terletmek gerek bazen. Ha sor kardaş nedir bu yüreğin teri de. Sözdür kardaş yüreğin teri. Ağızdan söz çıkmadan yürekten de kir çıkmaz. Haa bir laf ettik amma eksik ettik kardaş, yüreği güzel söz yuğar demeliydik. Duymuşsundur mutlaka temiz kalpli namını bir çok kez. Sen hiç duydun mu bir temiz kalplinin ağzından kötü laf çıktığını? İşte bizimkiside o hesap, he mi...
Vel hasılı gayemiz anlatmak ağalar. Yüreğimizin kirini yuğmak isteriz. Anlatmak için önce düşünmek lazım. Düşünmek için de önce konuşmak lazım. İnsan en iyi konuştuğu zaman düşünür. Konuş, tartış ki o süre içinde çok daha iyi düşünebilesin. Ama o düşünmenin işe yarar olması için lazım gelir ki söylediklerinden geri dönebilme kibirsizliğini gösterebilesin. Doğrusunu düşünmek için söyleşirken yanlış söylemiş olabilirsin. Ancak yanlış söylerken düşündüğün doğruyu faydalı kılmak için de söylediğin yanlıştan dönebilmen gerekir. Bizim de burda söyleşme esbabımızdan biri de bu. Doğruya ulaşmak. Tartışırken doğruya ulaşmak. Allah bize yanlışımızdan dönme kibirsizliğini versin inşallah.
Bizler bu mecrada ata eşek, kurda köpek desek de inananlar bulunuz kardaşlar. Halk kendi doğrusunu söyleyen bir kalemin yazdığı doksan dokuz yanlışa inanmaya hazırdır. Yeter ki onun tek doğrusunu söylemiş olsun. Bir de kaşı gözü yerinde usturuplu giyinen, lafları afilli, sözleri giysili olsun kafi. Bundan değil midir ki bütün haber sunucuları güzel ve iyi giyimli, bütün köşe yazarlarının saçı jöleli ? Ancak amaç doğrularımıza inanmanız değildir gözümüzde. Birbirimizi anlayabilelim yeter. Bizleri bu klavyenin başında sizleri de o ekranın başında buluşturan anlayıştır kardaşlar. Önyargısız samimiyet ve anlayış.
Girizgahı uzun tuttuk afedesiniz. Lakin anlayış için demem gerekti. Düğümü çok sıkmayacağım için; biraz da belki meramımızı yukarıda anlatmak istemişizdir. İnsanlar için kelimelerin anlamları algıda şekillenir. Örneğin benim için devlet baş üstünde tutulması gereken bir kavram iken, başka birisi için yerin dibine batırılması şart olan bir yapıdır. Ya da bir Arab'a akil dediğiniz zaman kökü ekele'den (yemek) gelen obur yeyici manasını anlarken, herhangi bir Türk akil'den akıllı anlamını çıkarabilir. Nitekim anlaşmazlıklarımızın en büyüğü burdan kaynaklıdır. Ana düğümü teşkil edecek olan millet, milliyet, milliyetçilik meseleleri de bu algı durumundan mütevellit sorunlar yaşanıyor.
Yazının devamı "faşist dermiş eşin dostun akraban..." tadında olmayacak merak etmeyin. Derdim biz faşist değiliz reddiyesi yapmak değil ki zaten biz kimiz, faşist diye itham edilen grubun içinde olduğum da nerden çıktı diyerek yeri gelmişken düşüncelerin bireysel olduğunu belirteyim. Yalnızca bir Türk milliyetçisi olarak desteklediğim ve reddettiğim durumlar var. Naçizane onları açıklamaya çalışacağım.
Daha şimdiden Türk milliyetçisi tamlamasını duyar duymaz önyargı duvarları aniden yükselen, içi ürpererek dışlama damarları kabaran kardaşlar için aslında bu yazı birazda. Acaba sizin anladığınız Türk milliyetçiliği ile benim anladığım arasında ne gibi farklılıklar var. Kelimelerden gidersek eğer bırakın Türk milliyetçiliğini sizin anladığınız millet ile benim anladığım arasındaki fark az mı çok mu acaba. Sizi bilmem ben kendiminkini anlatarak işe başlayayım belki anlaşırız.
Millet; benim lügatımda yığın olmayan toplumdur. Devletleşmeyi becerebilmiş, ortak değerleri olan halka millet denir. Ortak değer ne mi? Karsta yediğin normal bir ev aşını aynı haliyle Edirne'de de yiyebiliyorsun ya ortak değer o işte. Kolay kolay kandırılamayan iyi giyimli haber sunucularının ağzından dökülen zehirlerin bal olmadığını bilen halk millettir. Benim anladığım millet'in her ferdi birbirini bilir. Birbirine aynı milletten olduğu için güvenir. Hani şöyle bir kahve siyaseti vardır ya "abi sağcısı olsun solcusu olsun savaş çıksa omuz omuza savaşır bu milletin her bir ferdi" diye, işte bunun gibi devlet konusunda birbirine güvenen halk millettir.
Milliyet ise millete bağlılıktır benim lügatımda. Milli-yet, milli olmak, milli ölçüye bağlı kalmak, millet olabilmektir. Devletin varlığı için omuz omuza verebilme özverisi ve fedakarlığıdır milliyet. Devleti baba bilmek, devleti oğul bilmek; baban için, evladın için çalışmaktır milliyet.
Milliyetçilik tutuculuk değildir. Milliyetçilik ülkücülük de değildir. Milliyetçilik siyasi bir kavram hiç değildir. Evet milliyetçiliğin bazı siyasi uzantıları tabiki olacaktır ama milliyetçiliği siyasi uzantılara indirgemek benim düşüncelerime göre büyük haksızlıktır. Milliyetçilik bir tanımıyla da geçmişe layık olup köklerinden güç alarak geleceğe göğe dal uzatmaktır.
Türk milliyetçiliği kişilere bağlılığı kabul etmez, ülküye ve gayeye bağlıdır herşey. Hakanlar gelip geçer nice Alpaslanlar, Kılıç Arslanlar, Osmanlar gelip geçmiştir ancak onların sadece gayeye hizmetleri olmuştur. Millet hiçbir zaman o isimleri gaye haline getirmemiştir.
Türk milliyetçiliği geçmişe köklerine sımsıkı tutunur ancak toprağın altında ve çağın gerisinde yaşamayı kabullenmez. Geçmişe sarılmak tutuculuk da değildir. Bin yıllık toprağını bırakıp da kendine başka yurt seçmek devrim değilde nedir?
Türk milliyetçiliği dinamiktir. Uyuşukluğu kabul etmez.Akındadır hep.Tıpkı kırkaltı yıllık saltanatının ancak az bir kısmını sarayında geçiren hakan gibi.
Türk milliyetçiliği mücadelecidir. At üstünde yalın kılıç kırk çerinin Çin ordusunu yenemeyeceği açık olsa da o destanın bizim bağımsızlığımızın teminatı olduğu fikri mücadele ateşi verir Türk milliyetçisine.
Türk milliyetçiliğinin sermayesi bir atın iki kulağı gibidir.Bir yanda devlet işleri diğer yanda inanç ve bilgi. Edebali Şeyh ile Osman Bey gibi. Akşemseddin Hoca ile Fatih gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder